Biliyordum ama yazamıyordum…
İdlip’te hain saldırı sonucu çok sayıda askerimizin şehit olduğunu öğrendiğimde İnanmak istemedim. Doğru olmasın, gerçek olmasın istedim.
Bir haber için yaklaşık saat 17.30’da Karabük eski Devlet Hastanesine gidiyordum, arayan çok sevdiğim değer verdiğim bir yakınımdı. Ayrıntıya girmek istemiyorum, “İdlip’te 3 şehit değil çok sayıda şehit var haberin olsun” dedi.
O an inanmak istemedim…
Ama yüreğimin burkulduğunu hissettim sanki bir ateş düşmüştü.
Sustum!
Gazeteci refleksiyle telefonu kapatır kapatmaz hemen araştırmaya başladım.
Öncelikle Twitter ardından Facebook sosyal medya hesaplarına baktım hiçbir bilgi yoktu.
Güvendiğim haber kaynaklarım vardı, aradım yine bilgi alamadım.
Saat ilerliyordu ama bilgi alamıyordum sonunda doğuda vatani görevini yapan bir askerden tüm gerçeği öğrendim.
Ayrıntılarıyla öğrenmiştim…
Saat 22.21’de şu cümleleri yazabilmiştim.
Saat 23’ten sonra haber siteleri ve televizyon kanallarında sadece şu bilgi vardı; “Son 17 günde bin 709 rejim unsuru etkisiz hale getirildi” haber alt yazı olarak geçiyordu ama kesinlikle şehitlerimizden haber verilmiyordu.
Yazamadım işte elim gitmedi,
Nefesimin kesildiğini hissettim o an…
Korktuğum, çekindiğim için değil
En mantıklısı resmi açıklamanın yapılmasını beklemekti ve öyle yaptım.
Saat 00.02’de Hatay Valisi yaptığı açıklamada 9 askerimiz şehit oldu diyordu.
Ama ben 32 askerimizin şehit olduğunu biliyordum…
Sabaha karşı Hatay Valisi Rahmi Doğan; “Şehit sayısı 33’e yükseldi” açıklamasını yaptı.
Peki…
Şimdi durum nedir? diye soracak olursanız yine yazamayacaklarım var diyebilirim!
★★★
Aşağıda alıntı yaptığım yazı, 3 gün boyunca annem ve babamdan ağabeyimin şehit olduğu gerçeğini saklamak zorunda kaldığımı hatırlattı ve içimi ürpertti…
OĞLUMDAN HABER BEKLERKEN
-Alo Ayzıt
-Efendim Ayyüce Abla
-Neredesin kardeşim ?
-Evdeyim Abla
-Annem nerede ?
-Salonda televizyon izliyor.
-Tamam bak şimdi kardeşim. 65. Mekanize Piyade Tugayının İdlib’te saldırıya uğradığına dair söylentiler var.
-Ama…. Amaaa…
-Evet bu Alparslan Abinin görevli olduğu tugay.
-Abla ne yapacağız… Abla…Ab…Abla ne yapacağız ?
-Sakin ol kardeşim. İlk iş sakin ol ve anneme bir şey belli etme. Ablam aradı çay geliyormuş de. Şu an televizyonlarda bir şey yok. Annemin telefonunu sessize al, şimdi söylentileri duyup arayan olur.
-Peki Abla.
-Ve güçlü ol. Güçlü ve sakin ol, ben geliyorum.
***
Ayyüce annesinin evine gittiğinde Zübeyde Teyzenin telefon çoktan sessize alınıp yatak odasına kaçırılmış, çay demlenmişti.
Üç çocuk annesi bu güzel Anadolu kadını, en büyük evladı Ayyüce’yi bekliyordu.
-Annem nasılsın ?
-Geldin mi kızım, Hoş geldin. Ayzıııt ablanla bana çay doldur hadi benim güzel kızım.
Ayzıt’ın yüreği yerinde durmuyordu.
Ablasıyla konuştuğu andan beri çay bahanesiyle kendini mutfağa kapatmış, haber sitelerinde, sosyal medyada dolaşarak, Alparslan Abisi ve arkadaşları hakkında bir şeyler bulmaya çalışıyordu.
Hiçbir resmi açıklamaya rastlayamamıştı ama operasyon bölgesinden geldiği söylenen ses kayıtları, Reyhanlı Devlet Hastanesine ait olduğu iddia edilen fotoğraflar havada uçuşuyordu.
Yüzlerce şehit ve yaralıdan bahsediliyordu.
Ruhu bedenine dar gelmeye başlamıştı Ayzıt’ın.
Ulaşamayacağını bile bile, bir umut abisini arayıp duruyordu.
“Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor” cümlesini belki 50 belki 100 kez dinlemişti.
Yine de aramaktan vazgeçmiyordu.
Vazgeçemiyordu.
***
İçeride annesiyle oturan Ayyüce’nin durumu da ondan farklı değildi.
İçinde fırtınalar kopuyor, yüreği daralıyor buna rağmen annesine bir şey hissetmeme konulu bir tiyatro oyununu da başarıyla sergiliyordu.
Birden telefonu çalmaya başladı.
Arayan dayısıydı.
-Kızım, kızım annene ulaşamıyorum. Duydun mu söylentileri
kızım, Alparslan…
-Aaaaa merhaba dayı, iyiyim sen nasılsın.
-Kızım, kızım Alparslan’ın birliği…
-Ne yapalım dayı. Biz de ANN-NEMM-LE oturuyoruz. Yengem nasıl.
-Anladım kızım anladım. Haberin var dedikodulardan ve annenden saklamaya çalışıyorsun.
-Evet dayıcım. Evet. Tabi tabi benim arkadaşım var çamaşır makinesi servisi. Yarın aratırım seni.
…
-Ne diyor dayın kızım. Neden aramış ?
-Makineleri bozulmuş anne. Servis arkadaşın numarasını istiyor.
-Hmmm ben yarın arar konuşurum yengenle. Bu Ayzıt’ta gelemedi mutfaktan. Ayzıtt hadi kızıım.
Ayzıt’ın annesinin yanına gelecek hali yoktu. Ağlamaktan gözleri şişmiş, alev gibi yanan suratı kızıla çalmıştı.
-Annem bir tuvalete gireyim geliyorum.
Bu sırada bir kez daha Ayyüce’nin telefonu çalmaya başladı.
Amcası arıyordu.
-Kızım annen neden telefonunu açmıyor. Alparslan’ım, rahmetli Abimin biricik…
-İyidir be Amca siz nasılsınız.
-Kızım, 65.Mekanize Tugay…
-AN-NEMM-LE oturuyoruz ne yapalım.
-Saldırıya uğramış di… haaa… haaa anladım. Annenin haberi yok. Haaa.. Anladım kızım.
-Tamam amca ben sana yarın haber veririm. Öptüm ellerinden selamlar.
Zübeyde Hanım, Ayyüce’nin bu başarılı manevraları sayesinde henüz bir şeyden şüphelenmemişti.
-Ne diyor amcan be kızım.
-Torununun matematiği kötüymüş. Sizin okulda iyi bir matematik öğretmeni var mı diye soruyor.
-Bu Ayzıt’ta tuvalete düştü mübarek. Hadi kalk Ayyücem çaylarımızı tazele.
Mutfağa giden Ayyüce’nin yanaklarından iki damla yaş süzülüverdi. Saatlerdir kendisini öyle bir sıkıyordu ki sabır taşı olsa çatlardı.
Bu esnada yanına Ayzıt geldi.
Annesinin duyacağı şekilde :
-Sen git otur Ablam ben toparlarım buraları dedi
Annesinin yanına gidecek gücü yoktu ve biraz daha vakit kazanmak istiyordu.
Sonra da Ablasına dönüp fısıldayarak :
-Sosyal medya çok fena Abla. Yüzlerce şehitten bahsediliyor.
Ayyüce beynine balyoz yemiş gibi sendeledi. Mutfak tezgahına tutunarak :
-Bakma sen oralara. Dua et ve resmi açıklama bekle. Bu halde annemin yanına sakın gelme.
-Tamam Abla.
-Bana bakk… Güçlü ol… Sen asker kardeşisin. Salma kendini. İyi düşün… Ve dua et.
***
Ayyüce ve Ayzıt’ın beklemediği darbe kapıdan gelecekti.
Zil çaldı.
Gelenler küçük amcası Kürşat ve karşı komşuları Huriye Teyzeydi.
Eyvah dedi içinden Ayyüce. Hemen koşarak kapıya yöneldi ama geç kalmıştı. Amcası :
-Yengeee, yengeee duydun mu haberi yengeee diye telaşla odaya daldı.
Zübeyde Hanım ne olup bittiğini anlayamamıştı.
-Aaa amca hoş geldin diye önünü kesti Ayyüce. Otur bak çayımız var.
İlk şaşkınlığını atlatan Zübeyde Hanım :
-Hayırdır Kürşat ne bu telaş, merakta bırakma insanı çabuk de ne diyeceksen diye çıkıştı.
Ayyüce sözü amcasına bırakmadan :
-Anne…. Eeeee… İdlib’ten çatışma haberleri geliyor da, amcam sanırım onu kastediyor.
-Ver şu kumandayı bana diye bağırdı Zübeyde Hanım.
Haber kanallarını dolaşmaya başladı.
Kanallar İdlib’te iki şehit verdiğimizi altyazı geçiyorlardı. Suriye Ordusundan vurulan hedeflerin videoları dönüyordu ekranlarda.
Tam bu sırada Hatay valisi çıktı canlı yayına. 9 şehidimizin olduğunu söyledi.
Ortamı değiştirmek istedi Ayyüce :
-Ayzıttt.. Amcama ve Huriye Teyzeye çay koy çabuk.
-Hayır diye kükredi Zübeyde Hanım. Hayır… Oğlumun ve arkadaşlarının akıbetleri belli olmadan bu evde kimse bir şey yemeyecek…. Kimse bir şey içmeyecek…. Hatta konuşmayacak.
Bir köşeye siniverdi Ayyüce.
Gözleri televizyondaydı.
Taş kesilmişti Zübeyde Hanım.
İçi kuruyan ama gövdesi dimdik ayakta duran bir çınara benziyordu.
Şehit sayısı 33 e yükselmişti.
Zübeyde Hanım telefonunu sıkı sıkıya tutmuş, gözlerini kapamış mırıldanarak dua ediyordu.
Ayzıt “Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor” cümlesini belki üçyüzüncü kez duyuyordu.
Ayyüce’nin sinirleri boşalmış, yatak odasına gitmiş hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
Sabaha doğru Zübeyde Hanım’ın telefonu çaldı.
Gecenin sessizliğinde yerinden zıpladı saatlerdir bir haber bekleyen kadın.
Arayan yabancı bir numaraydı.
Titreyen parmaklarıyla açtı telefonu.
-Annemmm diyordu karşıdaki
-Oğluuum.
-Ben iyiyim annem, şimdi kapatıyorum.
***
Alparslan’dan gelen telefon evde bir bayram havası yaratmamıştı.
Başka hanelere ateşler düşerken kimse böyle bir gecede sevinmeyi kendine yakıştıramamıştı.
Kızlarını yanına çağırdı Zübeyde Hanım.
Onlara sıkı sıkıya sarılarak :
-Dua edin dedi. Her biri bir ana baba kuzusu olan Mehmetçiklerimiz için dua edin. Onlar bizim baştacımızdır…
Allah onları korusun…
– Serkan Kapancı’dan alıntıdır
1692